26 Mayıs 2014 Pazartesi

Sokaktan internete...

İnternet sadece evlerde, iş yerlerinde ya da internet sunucusu sağlayan yerlerde değil. Artık sokaktaki hayat bile internete entegre hale geldi. Yüzyıllar boyunca "isyan etme", "direnme", "protesto etme", "tepki gösterme" ve "sesini duyurma" için kullanılan sokak duvarları bile internetten nasibini aldı. Hashtag (etiket) adı verilen "#" bu işaret artık günlük hayatta sadece ekranlarda yer almıyor. Bakkala ekmek almaya giden biri bile artık internet diline ait bu işaretle karşılaşabiliyor. Bu etiket altınla binlerce insan sosyal mecralarda bir araya geliyor. Birbirleriyle bir şekilde iletişim kurabiliyor. İşte onlardan biri: #şiirsokakta... Bu etiket sosyal ağlarda oldukça ilgi gören ve paylaşım yapılan bir etiket haline geldi. Ayda yaklaşık 10 bin paylaşım aldı. O örneklerden sadece bazıları...
















Sokaktaki hareketler sadece sanata dair değil. Bunlar aynı zamanda siyasi propaganda aracı haline de geliyor. Sokak hareketi olarak ortaya çıkan "Çare Sarıgül" sloganı sosyal medyada da büyük yankı buldu:








Ardından farklı versiyonları da ortaya çıktı.


Postmodern jurnalciler

Habercilik değişti. Artık sadece medya profesyonelleri haber üretmiyor. Sokaktaki vatandaş da haber üreticisi olabiliyor. Birçok "yurttaş haberci"sini bir araya getiren bir adres var: 140 journos. Oluşumun editörü Okrun Asa soruları yanıtladı:

25 Mayıs 2014 Pazar

"Dolaşım haberden daha önemli"

Haberin içeriği kadar dolaşımının da önemli olduğunu söyleyen Bülent Mumay, sosyal medyanın haberi ve haberin dilini değiştirdiği için öneminin altını çiziyor

Hürriyet Dijital Yayınlar Koordinatörü Bülent Mumay, dijital yayıncılık ve yeni medya üzerine Zafer Söken'in sorularını yanıtladı:

- İnternet ve akabinde gelişen teknolojilerle birlikte haberde ne değişti?

- Haber de haberin dili de haberin tüketimi de değişti. Haberle ilgili değişmeyen tek şey: Gerçeklik. Yaptığınız şeyin gerçeklikle olan ilintisi, ilişkisi, kamusal yararı, haberin insanlara günlük hayatta ve uzun vadede kattığı unsurlar değişmedi. Eskiden haberi, zaman ve mekan bağlamında ele aldığımızda çok daha dönüştürücü olarak algılıyorduk. Şu an çok daha basit şeyler bile habere dönüştü. Gazetelerde, televizyonlarda gördüğümüz şeylerin dışına çıktı haber. Bazı şeyleri sırf malumatfuruşluk olsun ya da sosyal medyadaki etkinliğimizi arttırsın diye haber olarak algılayabiliyoruz. Haberin bütün aşamaları değil tekil aşamaları bile gün içinde habere dönüşüyor. Kullandığımız mecralar insanları anlık detaylarla bilgilendirme gereği duyuruyor. Bunun için haberin bütününü tamamlamaksızın parçalarını bile haber olarak paylaşabiliyoruz.

- Peki, haberde kullanılan dil...

- Haber çok daha 'formal' bir şeydi. Haber belli bir kurgusu olan, kurallarla yazılan, kendi ağdalı sözcükleri olan bir kavramdı. Tabii bunu söylerken 5N 1K'dan ("Ne", "Nerede", "Nasıl", "Neden", "Ne zaman" ve "Kim" soruları) taviz verilmediğini de söyleyeyim. Elimizden geldiğince daha sokak diliyle, eski bir meslek büyüğümüzün aktardığı gibi "Dün akşam gittiğin sinema filmini arkadaşına anlatır gibi", uzatılmamış, fiilimsilerle uzatılmamış cümlelerle meramı anlatmaya çalışıyoruz. Bence bu iyi bir şey. Bunda da sosyal medyanın etkisi çok büyük.

- Felsefi anlamda bir değişiklik oldu mu?

- Felsefi anlamda da haberin dili değişti. Eskiden haber dilinin üst bir perdesi vardı. Biz gazeteciler kendimizi bilen ve aktaran olarak konumlandırırdık. Okurla ve izler kitleyle tek yönlü bir iletişimimiz vardı. Megafon benim elimdeydi. İletişim tamamen olmasa da, iki kanallı olunca haberin dili de değişmek zorunda kaldı. "Ben bilirim ve sana aktarırım. Sen ey okur! Sana aktarılanı dinlemek ve bu kadarıyla yetinmek zorundasın" dili de yavaş yavaş tarihin çöplüğüne doğru gidiyor. İyi ki de gidiyor.

- İnternette ya da dijital yayınlarınızda bazı haberleri anında girmediğiniz de oluyor. Bunlar hangileri?

- Özellikle özel haberlerde birkaçını mutlaka gazeteye bırakıyoruz. Hiç kimsede olmadığından emin olduğumuz, yankısının salt bizim üzerimizden olduğunda daha etkili ses getireceğine kanaat getirdiğimiz haberleri gazeteye saklıyoruz. Onun dışında gazeteye saklamak istemediğimiz haberlerin, ki bu yüzde 95'ini oluşturuyor, onların dışındaki yüzde 5-6'lık kısmını da belirli bir plan dahilinde sayfaya koyuyoruz. İnternetin de kendi deadlineları (önemli anları), pick (yükselişe geçtiği) zamanları var. İnsanların haber tüketme saatleri var. Örneğin saat 17.30'da mobil patlar. İnsanların mobilden internete bağlandıklarında daha kolay ve daha hızlı tüketebilecekleri haberleri veriyoruz. Daha doğrusu o saatte gelişmişleri o saatte vermeye çalışıyoruz. Tutup da 13'te olmuş bir olayı vermek için o saati beklemiyorum. Fakat 15.00 ya da 15.30'da olmuşsa hemen koymamaya çalışıyorum. O saatte insanların görmek istediklerini koyuyoruz. İnsanlar o saatte daha anlık daha tüketilebilir haberler istiyor. Örneğin akşam izleyeceği dizinin ya da derbi maçın detaylarını istiyor. Haber seçimini ona göre dönüştürüyoruz.

- Kağıt üzerine basılı haber bitecek mi? İnternet kurumların yaşayabilmesi için gereken geliri getiriyor mu?

- Sektörümüzün şöyle bir açmazı var: Yaygın medyanın reklam bütçelerinden aldıkları paylar gittikçe düşüyor. En büyük tehlike içinde kağıt, ardından radyo ve ardından televizyon yer alıyor. Henüz Türkiye'de internet, total reklam bütçesinden yüzde 8'lik bir pay alıyor. Aldığımız oranın birim fiyatları da çok çok düşük. Türkiye'nin en çok tıklanan haber sitesi olabilirsiniz, günlük 2 buçuk milyon farklı kullanıcı sitenizi ziyaret ediyor olabilir. Fakat bu hala buradan çalışan gazetecilerin ekonomilerini, bütçelerini ve maaşlarını çıkaracak durumda değil. Önümüzdeki 10 yılda da çıkaracak gibi değil. Kağıttan kaybettiğiniz geliri internetten kazanmak henüz olası değil. Sosyal medyanın Türkiye'de son 1 buçuk yılda patlaması bize şunu gösterdi: Ürettiğiniz haber değil haberin dolaşımı çok daha önemli. Gazetecilik anlamında söylemiyorum bunu.

- Bunu nasıl sağlayabilirsiniz?

hurriyet.com.tr gün içinde 450'ye yakın haber giriyor. Biz bu haberlerin sadece 60-70'ini mass (kitlesel) anlamda tükettirebiliyoruz. Çünkü onları ana sayfaya koyuyoruz. Ana sayfaya bağımlılığın dışında ürettiğiniz çok kıymetli içerik var. İlgilisi için çok iyi olan bir kitap fuarı dosyasını sadece birkaç kişi ana sayfada onu gördüğü için okuyabiliyor. Yüzde 100'ü değil ama okurun yüzde 20'sinin bunu okuma ihtimali var. Dolayısıyla o okur kitlesiyle o içeriği buluşturabilecek tek yöntem: O okur kitlesini bilip onun tüketim alışkanlıklarına ve taleplerine göre o haberleri ona vermek.

                                          İçeriği dinlemek için tıklayınız:   

Sosyal medyanın en güçlü silahı...

Gazete yöneticileri fotoğrafa gereken önemi vermiyor diyen Hürriyet Fotoğraf Editörü Koray Peközkay, sosyal medyanın en güçlünü silahının fotoğraf olduğunu söyledi:

12 Mayıs 2014 Pazartesi

‘Youtube’a erişim suç değil’



İnternet her geçen gün hızla yayılıyor. Cebimize kadar giriyor. “Sanal hayat” ya da “sanal kimlikler” aslında beraberinde sorumluluklar da getiriyor. Toplumu bir arada tutan hukuk internette de yer alıyor. İnternet hukukçusu Yrd. Doç. Dr. Elif Kuzeci, Zafer Söken’in sorularını yanıtladı:

Twitter erişime kapatıldı. Ardından hemen herkes bir yolunu bularak siteye girmeyi başardı. Aslında hepimiz illegal bir şey yaptık sanırım. Mesela şu an Yotube’a erişim de kapalı. Peki, o siteye girmek suç mu?

2007 yılından beri yürürlükte 5651 sayılı bir yasa var. Bu kanun internette işlenen suçlarla mücadele edilmesine ve internetin düzenlenmesine ilişkin. Yani sorumlulukları ve yaptırımları belirleyen bir düzenleme. Yakın zamanda bu yasada da düzenlemeler yapıldı. Bununla birlikte internet sitesi kapatma işini Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB) ya da mahkemeler yapabiliyor. Son Twitter engellemesine baktığımızda bazı mahkeme kararlarına dayalı olarak Twitter’a ulaşımın tamamının engellendiğini gördük. Oysa en son değişiklikte kişililik haklarına saldırı ve özel yaşamın gizliliği gerekçesiyle erişim engelleme kararı verilirken bütün siteye değil sadece o içeriğe engel konulması söyleniyordu. Ancak tamamı engellendi. Hukuken bu bir sıkıntı. Aslında bu konuda birçok sorun var. Son değişiklikler de çok eleştirildi. Twitter’ın tamamının engellenmesinden ziyade tek bir içeriğin engellenmesi daha makul geliyor. Fakat teknik açıdan konunun uzmanı olanlar diyorlar ki, “İnternet içeriğine bir filtre getirilmesi gerek.” O da aslında temel hak ve özgürlüklerle ilgili başka sorunları beraberinde getiriyor.

Fişleme gibi mi?

Evet. Uzmanlar bunun olabileceğini söylüyor. “Suç mu işliyoruz?” sorusuna geri dönelim. Aslında bir tarafıyla doğru bir hareket değil. Sonuçta bir mahkeme karar almış. Hukuk devletinde yaşıyoruz. Hukuk kurallarına uygun bir şekilde yönetilmemiz ve hukuk kurallarına uymamız gerekiyor. Hukuk kurallarıyla engellenmiş bir siteye erişmek uygun değil. Fakat bunun bir suç olduğunu da söyleyemeyiz. Suçlarda ve cezalarda kıyas yasağı vardır. Başka herhangi bir şeye benzeterek suç ihdas edemezsiniz. Bir şeyin suç olduğunu söylemek için ceza kanununda yer alıyor olması lazım. Ben ceza hukukçusu değilim ama ceza hukukunda böyle bir şey yer almadığı için erişime kapalı siteye girmek de suç değil bence. Kaldı ki bu, Youtube’un ilk kapatılması değil. Daha önce kapatıldığında Başbakan (Recep Tayyip Erdoğan) kendisinin de girdiğini söyledi. Twitter engellenmesinden sonra da Cumhurbaşkanı (Abdullah Gül) siteye erişip oradan, “Bu tür uygulamalara katılmıyorum” dedi. Dolayısıyla bunun suç olarak düşünülmesi mümkün değil.

Anayasa Mahkemesi’nin konuya müdahil olması doğru muydu? Sonuçta henüz iç hukuk yolları tükenmemişti.

Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru çok yeni bir şey aslında. Onlar da içtihatlarını yeni yeni tamamlamaya çalışıyorlar. Genellikle de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) paralel bir şekilde davranıyorlar. Mesela AİHM bir ülkeden sürekli işkence suçuyla ilgili başvuru alırsa iç hukuk yollarının tükenmesini beklemiyor. Zaten hali hazırda o ülkede mahkemelerin bu konuda işleyişinin tarafını görmüş oluyorlar. Dolayısıyla direkt olarak başvuruyu kabul ediyorlar. Twitter’ın erişime tekrar açılması konusunda aslında Anayasa Mahkemesi, AİHM’e benzer bir şekilde başvuruyu kabul etti ve kararını verdi.

İnternetle birlikte bir takım sorunlar da ortaya çıktı. Sorumluluk gibi… Birine hakaret ettiğinizde sosyal medya üzerinden pek takibi yapılmıyor sanırım. Tabii eğer ünlü değilseniz.

Gerçek hayatta yaptığınız herhangi bir hareket suçsa bunu internette yaptığınızda da suç olur. O konuda bir tartışma yok. İnternetin sınırları ortadan kaldıran bir yapısı var. Bir devletin hukuksal sınırları, kendi egemenlik alanında mümkün olur. Mesela Twitter bir Amerikan şirketi. Haliyle de Amerikan hukuk kurallarına bağlı. Fakat bütün dünyada hizmet verdiği için o ülkelerin hükümetleri ve insanlarıyla da kavga içinde olmak istemez. Birkaç sorun var aslında. Birincisi bizim hakaret dediğimize Amerikalı ya da İngiliz hareket demeyebiliyor. Adli yollarla hareket etmek çok zor. Önce mahkemeler ardından dışişleri bakanlıkları devreye girmesi gerekiyor. Çok uzun bir yol. Bu tarz sorunları sistem içinde çözmek çok daha kolay. Hakarete ilişkin konularda çözüm bu yüzden çok hızlı olmayabiliyor. Aslında en büyük sorun eleştiri hakkının nerede bitip hakaretin nerede başladığını belirlemek.

Biraz daha konuyu özele indirgemek istiyorum. Aslında çokça karşılaştığımız bir duruma. Mesela 2 arkadaş cep telefonlarıyla konuşuyorlar. Ardından biri ekran görüntüsünü kaydedip sosyal mecralarda paylaşıyor. Özel yaşamın gizliliği açısından bu suç mu?

Suç. Hem de hiç tereddütsüz. Özel haberleşmenin gizliliğini ihlal Türk Ceza Kanunu’nda suçtur. Özel haberleşmenin gizliliği anayasa tarafından da korunur. Eğer biri görüşmenizi kayıt altına alıyorsa bunu belirtmek zorunda. Ayrıca ne için kullanacağını da söylemesi gerekiyor. Kayda aldığını belirtiyor olması istediği gibi paylaşabileceği anlamına gelmiyor.

27 Nisan 2014 Pazar

Yasak hemşehrim yasak!

Twitter mahkeme kararı olmaksızın Türkiye'de erişime kapatıldı. Ardından mahkeme karar aldı. Kullanıcılar tekrar bu mecraya girebildi. Aslında bazıları için o yasak hiç var olmadı. VPN'ler, DNS'ler kullanıldı. Yasağı delmenin yolu bulundu. Tam o bitti derken ardından Youtube yasağı geldi. Yotube'a erişim hala yasak. Peki kullanıcılar ne diyor:


Günah çıkarma ya da devrimci hareket

İnternet herkesin evine ve cebine girdi. Medya hiç olmadığı kadar küçülerek genişledi. Teknolojik bu gelişmeler beraberinde yeni tartışmaları da getirdi. Sosyal hareketler internetten örgütlendi. Fakat neredeyse hiçbir zaman bunun sokağa yansıması aynı oranda olmadı. İletişim uzmanları yaşadığımız çağın postmodern bir hastalığı olduğunu öne sürdü: Kliktivizm. Peki bu "hastalık" sadece insanları tembelleştirdi mi? Ya yıkılan baskıcı rejimler?..

"Kliktivizm", 2010 yılında The Guardian gazetesi yazarı Micah White'ın ürettiği bir kavram. White'a göre insanlar sosyal medya üzerinden örgütleniyip baskıcı rejimleri sona erdirebiliyor. Yine White'a göre Arap Baharı bunlardan en önemlisi.


The Guardian yazarı dijital eylemciliğin faydalarından bahsediyor. Ancak ondan tam 15 yıl önce yine benzer bir tanım yapılmış ver dijital eylemciler için "tembel" sıfatı uygun görülmüştü. 1995 yılında Dwight Ozard ve Fred Clark, Köşetaşı Festivali'nde "slaktivizm" diye bir kavram kullandılar. Kavramlarını da "durduğu yerden dijital eylem desteklemek" olarak açıkladılar. Kelimenin kökeni, slacker (tembel) ve actism (aktivizm) kelimeleri olarak gösterdiler. 2 kelime bir araya geldi. Ortaya "slaktivizm" kavramı çıktı.

O günden bu yana da slaktivizm kavramı eylem ve protestolara fiziksel olarak katılmayan ama durduğu yerden internet üzerinden yazı yazarak bu eylemlere destek verenler için kullanıldı.

İnternet kullanıcıları kimilerine göre tembel kimilerine göre devrimci oldu. Fakat yine internet sayesinde bedensel engelleri nedeniyle sokak eylemlerine katılamayanlar sosyal kampanyaları internet üzerinden destekledi. Kampanyalar çığ gibi büyüdü. Bu büyüme her zaman sokakta bekleneni yaratmadı. Kimi zaman oluşan toplumsal hareketlilik sabun köpüğü gibi bir anda yok oldu.

Kliktivistlerle slaktivistler arasında farklar olduğu da ortaya atıldı. Kliktivistlerin diğer gruba göre daha sistemli ve örgütlü oldukları gözlemlendi. Genel olarak kliktivizmin, slaktivizmi içine kapsıyan bir kavram olduğu tanımlandı.

Bağımsız medya rolü

Greenpeace gönüllüsü Uygar Özesmi ise kliktivizmin yanlış yorumlandığını ifade ediyor. Klikleyen insanların aslında bağımsız bir medya görevi gördüğünü söylüyor. Özesmi, kliktivistler sayesinde insanların her şeyden haberdar olduğunu, eylemlere katılmasalar bile diğer insanlara yaşananların duyurulmasında önemli bir yerleri olduğunu söylüyor. Bu tür mecraların da önünün kesilmemesi gerektiğini düşünüyor.

16 Nisan 2014 Çarşamba

Yeni medya yeni mi?

Kadir Has Üniversitesi Yeni Medya Bölümü Öğretim Görevlisi Yardımcı Doçent Doktor Eylem Yanardağoğlu, medyanın tarihsel gelişim sürecini, 'yeni medya' kavramı üzerindeki tartışmaları anlattı:

28 Mart 2014 Cuma

'Böyle topluma böyle medya'

ntvmsnbc Haber Müdürü Kürşat Özmen, Zafer Söken'in internet haberciliğine dair sorularını yanıtladı:




23 Mart 2014 Pazar

Hepimiz oradayız be!

Sosyal medya her geçen gün büyüyor. Kullanıcılar medya ile daha yakın iletişim kuruyor. Klasik medya dili de yavaş yavaş değişiyor.

Son yıllarda birden "dijital medya ajansları" ortaya çıktı. Ne yaptıklarını henüz kimsenin anlamadığı ama sık sık da kendinden bahsettiren yerler bunlar. Bu hafta Campaign Türkiye bünyesinde çalışan Lift Dijital İletişim Hizmetleri'nden Yiğit Yazıcı ile dijital medyayı, yeni medyada tasarımı ve interaktif videoları konuştuk:

Nedir bu dijital medya dedikleri? Siz ne iş yapıyorsunuz?

Aslında reklam ajansı gibi bir şey. Ama bizim mecramız farklı. Biz genel olarak internet ve sosyal mecralar üzerinden iş yapıyoruz.



Avantajı ne dijital medyanın?

Aslında en büyük avantajı ulaşılmak istenen kitlenin ne kadar ve nasıl içerikle uğraştığını görebilmemiz. Uygun programlar sayesinde Kullanıcıların reklamla ya da uygulamalarla ne kadar ilgilendiklerini görebiliyoruz. Bir internet sayfasının neresinde ne kadar süre geçirdiğini ya da imleçle neler yaptığını görebiliyoruz. En güzeli de sosyal medya üzerinden direkt olarak ürün hakkında yaptığı yorumlar karşılığını bulabilmesi.

İnternette bizi gözetliyor musunuz yani?

Sadece belli ürünlerde profiller görüntüleniyor. Ama kim olduklarını biz asla bilmiyoruz. Ve sadece o uygulama üzerindeyken bu yapılıyor.

Peki bu interaktif videolar ya da uygulamalar neyin nesi? Neden varlar?

Bu da yakınlıkla alakalı bir konu. İnsanlar artık medyanın da onun ürünlerinin de bir parçası olmak istiyorlar. Kendileri de bu anlatıların bir parçası haline gelmek istiyorlar.

Hep internet dedik. İnternetsiz de bir yeni medya alanı mümkün mü?

Aslında pek mümkün görünmüyor. Ama bazen sokak reklamlarında dahi tüketiciye rol oynatılabiliyor. Aslında yeni medya dediğimiz tamamen insanların da medya içinde var olmasıdır. İnternet bir şekilde yasaklansa ya da kaldırılsa bile yeni medya var olacaktır. Çünkü insanların istekleri değiştir.

Bir interaktif reklam örneği:

15 Mart 2014 Cumartesi

Siz de izleniyor olabilirsiniz!

Klasik medya çağa ayak uyduruyor. Sosyal  medyayla harmanlanıyor. Artık başarıyı sadece "peoplemeter"lar ile yapılan reyting ölçümleri göstermiyor. Yapımlar sosyal mecralarda da konuşulmak istiyor

Televizyonlar için klasik reyting ölçümlerinin yanına bir de sosyal medya ölçümü geldi. Daha kapsamlı bir ölçüm imkanı kazanıldı. Sosyal medya reytingini uzmanına sordum. Somera Sosyal Medya Analiz Platformu'ndan Sırma Süren yeni ölçüm sistemini anlattı. Röportajı okuduktan sonra, "Acaba ben de takip ediliyor muyum?" diye bilirsiniz:

Sosyal medya ölçümü nedir?

Teknoloji ortağımız var. Metrik dediğimiz sistemleri kullanıyoruz. Sosyal mecralardaki paylaşımları medya sektöründeki kanallara, internet sitelerine veri sağlamak amacıyla yapıyoruz. Aslında çok yeni ve hâlâ gelişmekte olan bir mecra. Twitter tanımadığınız insanlara çok açık bir mecra, Facebook daha kapalı. İnsanlar bu yüzden de seçebiliyor.

Nasıl ölçüm yapılıyor?

Televizyonda gördüğümüz her şeyi takip ediyoruz ve ne kadar konuşulduğunu ölçüyoruz. Reyting sistemine tabii olan kanalların ürünlerini takip ediyoruz. Devamlı takip halindeyiz.
Veriler için havuz oluşturup içine anahtar kelimeler yerleştiriyoruz. Sistemdeki yapay zekâya bu kelimeleri öğretiyoruz. Ardından da o yapay zekâ içerisinde o kelimelerin geçtiği paylaşımları bize skor olarak veriyor. Tekil kullanıcı sayısı burada en önemli sayım verisi.

Somera Sosyal Medya Analiz Platformu çalışanları
En zor ölçülebilen televizyon ürünü?

Haber ölçümlerinde bir sıkıntı var. İnsanlar genelde paylaşım yaparken sadece derdini anlatmak istiyor. Şu ya da bu kanaldan izliyorum demiyor. Direkt olarak konu hakkında yorum yapıyor. Onlar da evrene gidiyor. Onları ne yazık ki ölçümleyemiyoruz. Çünkü bir siyasi lider hakkında yaptığı yorum tüm haber vericilerde olduğu için ölçüme giremiyor ne yazık ki.

Kanalların kendi oluşturduğu sosyal mecra kullanıcıları var. Onlardan korunmak mümkün mü?

Trolleri ölçümlerden uzak tutuyoruz. Sistem trolleri algılayabilecek bir yapıya sahip. Ancak resmi hesaplar değerlendiriyor.

Özellikle takip edilen hesaplar var mı?

X dizisini izleyen bir kişi genel olarak o dizi hakkında yorum yapıyor. Yorumlarında çokça o dizelerden bahsedenleri de sistem havuza alıyor. Onların başka markalarla nasıl bir ilişki halinde olduğu görüyor. Örneğin x dizisini izleyen bir kişi genel olarak bir çikolata markasından bahsediyorsa yapımcı ve reklam verenlere bu bilgileri veriyoruz. Onlar da ona göre bir politika belirliyor.

Sırma Süren
Reyting ölçümleriyle sosyal mecra ölçümleri bazen çok farklı olabiliyor…


Türkiye’nin her kesimine hitap eden yapımlarda fark görülmüyor. Fakat bazı yapımlarda cidden büyük fark görülebiliyor. Özellikle gençlere yönelik ürünlerde sosyal medya skorları çok yüksek çıkıyor. Yeni neslin alışkanlığı bu ölçümleri de değiştiriyor. İnsanlar televizyonu sosyal mecrasız izlemiyor aslında.



İşte o fark...


4 Mart 2014 TNS reyting ölçüm sonuçları 



4 Mart 2014 Somera sosyal reyting sonuçları

8 Mart 2014 Cumartesi

Değişmeyen güdü, yeni filiz



Türkiye nüfusunun yüzde 45,1'i internet kullanıyor. Türkiye'deki kullanıcılarının internet kullanım amaçları arasında "haber alma" gayesi birinciliği göğüslüyor. Amerika'dan sonra en çok sosyal medya kullanan ikinci ülke Türkiye

Klasik medya evrimleşiyor, kendini internetle harmanlıyor. Son yılların moda tabiri "yeni medya" her geçen gün daha çok işitiliyor. İnternet sadece evlere hatta ceplere kadar giren bir teknoloji olmakla kalmıyor. Haberi ve haberciliği de değiştiriyor. Dev televizyon kanalları, gazeteler ve radyolar kendini "tık"ların akışına göre konumlandırıyor.

Nereden nereye?

Mağara resimleri, duman ya da posta güvercinleri haber alıp vermenin artık kullanılmayan yöntemleri. Asırlar geçse de temel de bir güdü yatıyor: Haberdar olma. İnsanlar artık kağıda basılmış ya da televizyon ekranına kısıtlı bir süreye sığdırılmış haberlerle yetinmiyor.Çok farklı kaynaklara ulaşabiliyor. Bu mucizenin adı ise internet. İnternet teknolojisinin geçmişi 50 yıla uzanıyor. 1960'ların Amerika'sında askeri bir yenilik olarak yaratılan internet bugün en küçük elektronik eşyaların içine sığıyor.

76 milyon Türkiye nüfusunun, 2013 verilerine göre, yüzde 45,1'i internet kullanıyor. Amaç olarak da en çok haber okuma ve izlemenin yanı sıra sosyal medya kullanımı da yer alıyor. Türkiye'nin yapılan araştırmalarda sosyal medya kullanımında Brezilya, Rusya, Endonezya, Hindistan ve İngiltere'yi geride bırakarak ABD'nin ardından ikinci sırada yer aldığı bildirildi. Twitter'da, nüfusa oranla kullanımda dünya birincisi olan Türkiye'de her geçen gün kullanıcı sayısı artıyor.

Haberin evrimi

CNN International'ın başlattığı yurttaş haberciliği kampanyasının sokak reklamı 

Gelişen teknoloji ve internet kullanım yaygınlığına dev haber üreticileri de kayıtsız kalamıyor. Televizyon kanalları, gazeteler, radyolar ve dergiler gibi klasik mecralar internet sitelerini kuruyor. Sadece internet sitesi kurmakla da kalınmıyor. Markalaşmış haber üreticileri sosyal medyada da hesaplar oluşturuyor. Haberin dili, pazarlama biçimi değişiyor.

Hepsinin yanında yeni bir habercilik tarzı daha ortaya çıkıyor: Yurttaş gazeteciliği. İnsanlar sokakta yürürken ya da bir eylem sırasında sosyal medya aracılığıyla bilgi ve görüntü paylaşımı yapabiliyor. Yurttaş gazeteciliği her zaman bireysel olarak da boy göstermiyor. CNN ve BBC gibi uluslararası haber kanalları yurttaş gazeteciliği sayesinde dünyaya daha rahat açılabiliyor ve bilgi toplayabiliyor. Örneğin Londra'da 2005 yılında gerçekleşen terör saldırılarının açıklığa kavuşmasında sokaktaki insanların katkısı büyük. Saldırının gerçekleşmesinden sadece 6 saat geçmesine rağmen BBC'ye olay anında orada olanlardan binden fazla fotoğraf, 4 bin kısa mesaj ve 20 bin e-mail gönderildi.

Sosyal medya sadece bununla da kalmadı. Sansürü deldi ve birçok baskı rejiminin sonlanmasında ya da dünyanın diğer ülkelerinde bunlardan haberdar olunmasında önemli rol oynadı. Bunlardan biri de 2009 İran seçimlerinde yaşandı. Halk sokağa çıktı mevcut iktidarın seçimlerde uyguladığı yöntemleri protesto etti. Ancak gerçekleşen eylemler klasik medyada bir türlü yer alamadı. Bunun üzerine eylemciler Twitter üzerinden bir "hashtag" belirledi ve elde ettikleri bilgileri ve fotoğrafları o akım üzerinden yayınladı. Kaydedilen görüntüler CNN'e ve BBC'ye gönderildi. İranlılar gönüllü birer muhabir haline geldi.


İçerik nasıl değişti?

Sosyal medya sadece habere ulaşımı kolaylaştırmadı. İnternet üzerinden klasik haber sağlayıcıları da yayın geçmeye başladı. Ama birden kullanılan dil ve yöntem değişti. Haber başlıkları 140 karaktere sığdı. İnternet sayfaları kullanıcıların "surf" anlayışlarına uygun olarak evrim geçirdi.

Yeni medya tüm dünyayı hızla sararken yaşananlar medyanın kaderini de etkiliyor. Gelişme ve değişim beraberinde birçok sorunu da getiriyor...

Yakında bu sayfada...

- Haber ve haberin dili nasıl değişti?
- Mecralar birbiriyle nasıl yakınlaştı?
- Yeni medya ve etik sorunlar
- Sosyal medya ajansları ile klasik medyanın paslaşmaları
- Medya çalışanlarının yeni medya ile imtihanı
- Bir pazarlama tarzı olarak: Yeni medyada tasarım
- Viral reklamlar
- Yeni medya ve yurttaş gazeteciliğinin toplumda yarattığı güvenlik paranoyası
- Yeni medya yeni mi?
- İnternetsiz bir yeni medya mümkün mü?
- Toplumsal olaylar karşısında sorumluluk ve yeni medya
- Medya araçlarının kullanım alışkanlıkları ve türleri
- Medyanın aplikasyonlaşması
- Medyayla birlikte sansürün de evrimi ve çok daha fazlası...

Takipte kalınız.